Karşılaşma (Bölüm 3)

Hasan Ender’in Yeri
7 min readJun 7, 2020

Gemi beklendiği gibi Avrupa kıtasına varmıştı. Fransa’nın Bordeaux şehrine yanaşan gemiden inen bizim Papağan, etrafı gezmeye başlamıştı bile. Haftalarca gemide yolculuk etmek onu yormuştu. Bir ağaca konarak hasret gidermek istedi. Ağaçları çok severdi. Ne de olsa ağaçlar hem besin kaynağı hem de eviydi. Hemen harekete geçti ve şehrin biraz üstünden uçarak, uygun bir yer aramaya başladı. Sonunda küçük bir ağaç topluluğu görmüştü. Bir orman değildi. Muhtemelen insanların park adını verdikleri bir yer olmalıydı, hiç yoktan iyidir diye düşündü. Alçalarak ağaçlardan birine kondu. Çok yorgundu ama mutluydu, artık amacına ulaşmıştı. Ağaç, orman ve hayvanlara değer veren, medeni insanların yaşadığı Avrupa kıtasına sonunda varmıştı. Yolculuk düşündüğünden daha uzun ancak kolay geçmişti. Her şey yolunda gibiydi.

Tam anın tadını çıkarırken, bir anda ne olup bittiğini anlamadan üzerine bir ağ atıldığını fark etti. İki kişi onu yakalamaya çalışıyordu. Kanatlarını çaresizce çırpıyordu fakat ağlardan kurtulamadı. İnsanlar onu yakalamıştı. Canını fazla acıtmadan onu küçük bir kafese kilitlediler. Kısa süre içinde etrafında kalabalık bir insan topluluğu oluşmuştu. Sonuçta kimse başı boş bir papağını daha önce görmemişti. Önce beslemeye, sonra gülerek onunla konuşmaya çalıştılar. Öfkeli olduğu için onlara cevap vermemişti. “Bu nasıl olur, beni nasıl vahşi bir hayvanmışım gibi yakalayıp kafese atarlar!” diye söylendi. Bu aslında ona beklemediği büyük bir darbe olmuştu. Tarifi mümkün olmayan bir hayal kırıklığı yaşıyordu. Avrupalı insanlar böyle mi davranıyordu hayvanlara?

Oysa o medeni bir yerde yaşamak için ailesini terk etmeyi bile göze almıştı. Afallamıştı, beyni durmuştu sanki. Görünen o ki farklılığı burada da başına iş açmıştı. Düşündüğü ve beklediği şeyler ile karşılaştığı gerçekler bambaşkaydı. Şimdi üstüne üstlük esirdi. İnsanlar onu bir araca koyup bir hayvanat bahçesine götürdüler. Farklı türde bir çok hayvan vardı ama hepsi bir kafes içinde mutsuz görünüyorlardı. Yemekleri düzenli verilse de onlara tahsis edilen alan çok küçük olduğundan rahat hareket edemiyorlardı. Üstelik koparıldıkları anavatanlarını özlüyorlardı. Bazıları hayvanat bahçesinde gözünü dünyaya açmış olsada, aileleri her gün anavatanlarının nasıl güzel bir yer olduğunu anlatarak hafızalarını taze tutmaya çalışıyorlardı.

Bizim papağana göre hayvanat bahçelerinin tamamı kapatılmalıydı. Sırf insanlar hayvanları görüp eğlenecekler diye hayvan hakları hiçe sayılıyordu. Ya tersi olsaydı, mesela hayvanlar insanları bir kafese kapatsa? Uzaktan birileri onlara yemek atsa, onlara gülseler, eğlenseler…Çok mu mutlu olurlardı? Empati yapan neredeyse yoktu. Yine kendi kendine felsefe yaptığını fark etti. Dalıp gitmişti. Büyük sorun hala karşısında duruyordu. Kendisinin burada rahat edemeyeceğini bildiği için, bir an önce kurtulmak için bir yol bulmalıydı. İnsanlar papağanların çok uçamayacaklarını varsayarak üstü açık, etrafı 20 metre yüksekliğinde duvarlarla örülü büyük bir kafese yerleştirmişlerdi. Orada birçok renk ve türde papağan vardı. Ama onu görünce konuşmadılar. Zaten kendisinin de burada çok kalmaya niyeti yoktu.

Avrupalılar onu hayal kırıklığına uğratmıştı. Onu ilk fırsatta yalancı cennet olan bu hayvanat bahçesine hapsederek ona iyilik yaptıklarını düşünecek kadar aptallardı. Esaret altında yaşamayı kim ister ki! Buradan hemen kaçmalıydı ve yaşayacak yeni bir ülke bulmalıydı. Başını yukarı kaldırdı ve üstü açık olan bu yerden kaçmasının kolay olduğunu hemen fark etti. Gece olduğunda hayvanat bahçesi görevlilerinin büyük bölümü evine gitmişti. Kalanlar da dinlenmek üzere odalarına çekilmişti. Evet, şimdi tam zamanı diyerek kanatlarını çırptı ve yükselerek uçmaya başladı. Yönünü Balkanlara vermişti, oradan da Arap yarım adasına geçmeye karar vermişti. Hiç durmadı, arkasına bakmadan günlerce, haftalarca uçtu…

Atilla ile ilk karşılaştığı anı hiçbir zaman unutmayacaktı. Yıllar sonra anlayacaktı ki, bu an aslında hayatının dönüm noktasıydı. Bizim papağan uçarak arap yarım adası yolu üzerinde, üç tarafı denizlerle çevrili, yeşil mi yeşil, güzel bir ülkeye gelmişti. Dinlenmek için indiği bir evin çatısında etrafına bakarken Atilla’yı karşı evin terasında görmüştü. Atilla terasta dolanıp duruyordu. Yalnızdı. Yüzündeki düşünceli hali papağanın dikkatini çekmişti. Belli ki bir sıkıntısı var diye düşündü. Bununla birlike yüzünde ilginç, güven veren bir ifade vardı. Papağan bir an içgüdüsü ile harekete geçerek, onunla konuşmaya karar verdi. Nede olsa uzun zamandır ne papağanlarla ne de insanlarla konuşmuyordu. Gerçekten sıkılmıştı. Konuşmaya hatta dertleşmeye çok fazla ihtiyacı vardı. Kısa bir sohbet ona iyi gelecekti. Uçarak, Atilla’nın evinin terasına kondu ve Atilla’ya seslendi “Merhaba…Nasılsın?”

Atilla papağanı gördüğü anda büyük bir şok yaşamıştı. Hayatında çok kuş görmüştü ama böylesine güzel ve heybetli bir kuşu daha önce hiç görmemişti. Bu kocaman, rengerenk bir papağandı. Üstelik kendisine merhaba demişti. Aman Allah’ım, gözlerime inanamıyorum, herhalde bu bir mucize ya da bir rüyaydı. Atilla spiritüel ve dünya dışı yaşam formları konulara olan ilgisi nedeniyle yıllardır “uzaylı” denen varlıklarla karşılaşmayı umuyordu. Ama bir gün bir papağının onun evine gelip merhaba diyeceğini hiç hayal etmemişti. Bir süre sonra şaşkınlığını üzerinden atarak cevap verdi,

“Merhaba, sen konuşabiliyor musun? “diye sordu. Bizim papağan “Tabiki! Sizin dilinizi iyi biliyorum. Burada mı yaşıyorsun? Seni uzaktan gördüm, ileri geri yürüyordun, düşünceli gibiydin.”diyerek gülümsedi. Atilla kendi kendine bu gerçek olamaz dedi! Kuş gerçekten benimle bir insan gibi konuşuyor. Tamam, papağanlar bazı kelimeleri tekrar etme yeteneği vardı, ama bu kuş resmen onunla sohbet ediyordu. Üstelik oldukça zeki bir kuşa benziyordu. “Şimdi beni boşver, sen kimsin, nerden geliyorsun, asıl sen anlat” diyerek merakla dinlemeye devam etti.

Papağan “Ben çoook uzaklardan geliyorum, Amazon ormanlarını duymuş olmalısın, çok ama çok büyük ve güzel bir orman.”

Atilla başıyla onay verdi “Evet, tabi ki biliyorum orayı, daha doğrusu kitaplarda okumuştum. Peki senin burada ne işin var? Bizim ülkemizde papağan yaşamaz. Var olanlar da hayvanat bahçesinde yaşarlar. Üstelik seni biri görürse hemen yakalayıp kafese koyar valla.” diyerek onu uyardı.

Papağan iç güdülerinde haklı çıkmıştı. Karşısında onun gibi aklına geleni söylemekten çekinmeyen, iyi niyetli biri vardı. Şimdiden bazı ortak yönlerinin olduğunu görebiliyordu.

Papağan ”Evet, okyanusu bir gemiyle aşıp Avrupa’daki bir ülkeye, Fransa’ya büyük bir umutla gelmiştim. Ancak oradaki insanlar beni gördüğü anda yakalayıp hayvanat bahçesine hapsettiler. Ben de ilk fırsatta oradan kaçtım. Benim gibi asil bir papağan asla esaret altında yaşamayı kabul edemez” dedi gururlu bir edayla ve devam etti “Sizin ülkenizde papağanlara bakış açınız nedir?”

Atilla bu soruya nasıl cevap vereceğini bilmiyordu. Papağanlar hakkında pek bilgisi yoktu, “Açıkçası ülkemde insanlar papağanları severler ama öyle bakış açısı felan yoktur. Tahminime göre sana zarar vermezler ama seni yine bir hayvanat bahçesine kapatacaklarına eminim. Ya da…” Papağan hemen öne doğru atıldı ve “Ya da ne?” diye sordu. Atilla “Ya da biri seni bulur ve evinde küçük bir kafese koyarak sahiplenir. Evinde papağan besleyen insanların olduğunu duymuştum” dedi.

Bizim papağan bir an Fransa’daki parkta yaşadıklarını hatırladı. Sinirli bir şekilde “Ben asla besleme olamam, hür olmayı seçtim. Hayvanat bahçesine de geri dönemem.”diye haykırdı. Papağanın yorgun ve çaresiz halini gören Atilla ona acımıştı. Diğer taraftan ona saygı da duyuyordu. Onun yaptığını kendisi asla yapamazdı. Papağan tam bir idealistti ve aynı zamanda saf bir yönü vardı. Yıllardır böyle özellikleri olan bir insanla karşılaşmayı beklerken, şimdi karşısına bir kuş çıkmıştı. Etrafında sayamayacağı kadar kötü kalpli, menfaat odaklı insanların olduğunu düşündüğünde zamanlama müthişti!

Aklına bir fikir geldi ve “Neden benimle kalmıyorsun? Benimle birlikteyken hem özgür olursun, hem de güven içinde yaşarsın. Ayrıca seninle sohbet etmek çok ilginç ve itiraf edeyim çok zevkli. Biz insanların “Kuş beyinli” diye bir tür hakareti var. Aptal olduğunu düşündüğümüz insanlara söyleriz. Demek ki bu bir ön yargıymış! Sendeki zekayı bırak kuşlarda, normal insanlarda bile kolayca bulamıyoruz ” diyerek güldü ve devam etti “Hem bana o geldiğin Amazon ormanını ve macera dolu yolculuğunu da anlatırsın, ne dersin?” diye teklifte bulundu.

Papağan düşündü. Aslında fena bir fikir değildi. Aylardır seyahat ediyordu, yorulmuştu, üstelik güven içinde de değildi. Şimdi karşısına iyi niyetli, ortak yönleri olduğunu düşündüğü ve onun kıymetini bilmesi muhtemel biri çıkmıştı. Burada bir süre kalabilir, sonra yoluna devam ederdi. Kaybedeceği ne olabilirdi ki?

Papağan “Pekala, teklifini kabul ediyorum ancak bir şartla! İstediğim zaman beni salıvereceksin ve asla kafese kilitlemeyeceksin!” Atilla gülümseyerek “Anlaştık. Sana çalışma odamı tahsis edeceğim, odada senin rahat etmen için bir takım düzenlemeler yaparız. Üstelik dilediğin zaman burdan terasa çıkıp etrafı da izleyebilirsin. Ama sakın gezmek için başka yerlere uçma, sonra seni biri görür ve yakalamaya çalışır. Sonrasını biliyorsun… “Bu tavsiyeyi olumlu karşılayan papağan, “Seninle iyi anlaşacağız gibi, senden çok şey öğrenmek istiyorum. İleride vatanıma geri döndüğümde öğrendiklerimi ailemle ve dostlarımla paylaşmak istiyorum.”dedi.

Sonra merakla sordu “Biraz kendinden bahseder misin, hep beni konuştuk. Sıra sende” dedi. Atilla “Sanırım adımı söylemedim, ben Atilla. Senin adın nedir?” diye sordu. Papağan “Benim bir adım var ama papağan dilinde. Onu sana söylesem bile anlaman ve hafızanda tutman pek mümkün değil.” dedi. Atilla “Hiç isimsiz olur mu! İstersen sana bizim dilimizden bir isim seçelim, bunu bir takma ad olarak kabul edebilirsin. Hmmm… mesela Cesur, nasıl beğendin mi? Amazondan tek başına buraya kadar gelebilen bir kuşa ancak bu isim konur” diyerek gülümsedi. Papağan düşündü ve “Neden olmasın, Cesur olsun” diye keyifle onay verdi.

Atilla devam etti “Cesur, ben evliyim ve iki oğlumuz var. Birazdan onlarla da tanışırsın. Hele ufaklıklar seni görünce çıldıracaklar. Onlar için bir çizgi film karakterinin canlı hali gibisin.”

Papağan Cesur, bir aile evinde kalacağı için çok mutlu olmuştu. Her ne kadar ailesine kızarak evden ayrılsa da, ailesini çok seviyor ve onları çok özlüyordu. Şimdi böylesine sıcak bir aile ortamında misafir edileceği için kendini şanslı hissediyordu. Atilla devam etti “Ben kimya mühendisiyim. Bir Amerikan kimya fabrikasında yönetici olarak çalışıyorum. Bu aralar çok yoğunum, üstelik işler de karışık. Hani dedin ya biraz düşünceli gibisin diye, işte o yüzden. Fakat bu detaylara sonra gireriz. Sen önce biraz dinlen istersen, kalacağın odanı hazırlayalım” dedi.

Papağan Cesur sözü aldı “Atilla, sana şimdiden çok teşekkür ediyorum. Bana evini, yuvanı açtın. Kabul edersen, misafirperverliğinin ufak bir karşılığı olarak, burada kaldığım süre boyunca senin işlerine destek olmak istiyorum. Beni bir danışman olarak kabul edebilirsin.“ dedi.

Atilla gülümsedi ve içinden “Ya bu papağan da bir alem. Sen kalk taaa Amazonlardan gel, Atilla’nın yönetim sorunlarına el at! Kuşsan kuşluğunu bil, sen bana nasıl yardım edebilirsin ki” diye kendi kendine söylendi. Fakat, Cesur’u kırmak istemediği için ona dönerek “Neden olmasın” diye kısaca cevap vererek konuyu kapatmaya çalıştı. Son zamanlarda iş hayatındaki sıkıntılar onu oldukça germiş ve bu yüzden etrafındaki kişileri istemeden kırar olmuştu. Hiç olmazsa evinde ağırladığı bu özel misafirine biraz daha anlayışlı davranmalıydı. O hem belki arkadaşı da olacaktı. Uzun bir süre sonra hayatında sıradışı bir gelişme olmuştu.

Kesin olan bir şey varsa, ilginç günler onları bekliyordu…

(Devamı çok yakında)

*Felsefe ve bilim kurgu temaları ile harmanlanmış, polisiye tadında, yönetici ve yönetici adaylarına bir kılavuz olma amacını taşıyan bu kurgu roman, Atilla ile Papağan Cesur’un heyecan dolu maceralarını konu almaktadır.

**Serilerden oluşan bu hikayenin fikri mülkiyet hakları, elektronik zaman damgası ile mühürlenerek koruma altına alınmıştır.

--

--

Hasan Ender’in Yeri

I write about philosophy, education, leadership, management, entrepreneurship, and stories from live & lessons.